Acı Çekmenin Yaratıcılıkla İlişkisi

Bazen öyle bir şey yaşarsınız ki o gün uyumanız imkansız olur zaten uyumak da istemezsiniz. kalkar gece 3'te yazmaya başlarsınız 7-8 aydır içinizde filizlenip duran ama yazmaya erindiğiniz her şey öyle pürüzsüz, öyle güzel, öyle yüce bir yaratıcılıkla çıkar ki sanki siz değil de çok sevdiğiniz usta yazarlardan biri yazmıştır. belki ilk kez yazdığınız bir şey sizi tatmin eder. ve mutlu olursunuz o acıya minnettar olursunuz. yazdığınız şeyin yüceliği, duruluğu karşısında acınız azalmasa da güzelleşmiştir.

fakat bazen de öyle ağır bir şey yaşarsınız ki beyninizi paraşüt gibi kullanarak uçurumdan aşağı atlıyorsunuzdur sanki. ellerinizi kollarınızı hissetmezsiniz. sıkışıp kalmışsınızdır. değil bu halinizle oturup bir şeyler yazabilmek kendi varlığınızın bilincinde olmak bile güçtür.

acı, atın kırbacı gibi gelir size. yine de anlamlandıramazsınız iki acının sizi böyle ifrattan tefrite sürüklemesini.

tıpkı `gogol` gibi:

"tüm varlığı altüst olmuş gibiydi. kendisini dehşete düşüren, tanıdığı, bildiği bir acı yakaladı içinde: doğanın şaşırtıcı cilvelerinden biri olarak, cılız bir yeteneğin bile kendi çapını, sınırlarını aşan büyüklükte bir yapıt yaratmasını sağlayabilen acı, düş gücünün sınırlarını aşan bir boyuta ulaştı mı, hiçbir şey yaratamıyordu. iş bununla da kalmıyordu: acının böylesi insanı en korkunç kötülükleri yapabilecek biri haline getiriyordu. içinde yakaladığı, böyle bir acıydı işte. "

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dunning-kruger etkisi