Kayıtlar

Eylül, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

almadığım nefesler birikti akciğerlerimde

"okudukça yazmak isteyeceksin ve yazacaksın. yazdıkça yine yazmak isteyeceksin." altına eklemek istiyorum: "yaşamadıkça da yazmak isteyeceğim, yaşamadıklarım biriktikçe veya odada kös kös otururken üç beş yalan sıkmak isteyince"

Yerçekimsiz

Her dağa, her ovaya, her köye, her bahçeye, başımı yasladığım camdan görebildiğim her mekana, elektrik kulübelerine bile bakıp buraya mı aitim acaba diye düşündüm. Buraların olmak ister miydim? Bahçeler arasında bi villa görmüştüm, ister istemez havalı bulmuştum ama oraya da ait olamazdım. Eğer doğaya dönmek gibi çılgınca bir şey yapacaksam evim yeryüzüne gökyüzü kadar yakışmalıydı. Yaşadığı yer insanın düşüncelerini etkiliyor olmalı. Ben şimdi otobüste yaşıyorum, diğer oto büste yaşayanlarla varsa diğer başını cama yaslayanlarla benzer şeyleri düşünüyor olmalıyız. Otobüs sabit değil, düşüncelerim de sabit olmamalı.. Neyi düşünüyordum bunlardan önce? "doğaya dönmek gibi çılgınca bi şey..." Modern hayat işte, öyle asimile etmiş ki beni aslında "ait olduğum" doğaya dönmeyi çılgınca bi şey sanıyorum.

PARANOYALARIM DA OLDU

Eve dönüş yolundaki ara sokaklardan birinde yürürken karşıdan gelen aracın yavaşladığını fark ettim. Korkuyla kenara çekilip aracın niçin yavaşlamış olabileceğini düşünürken yürüyüşümü de hızlandırmıştım ki araç yönünü benim geçtiğim tarafa çevirip durdu. Ödüm patlamak üzere... Birkaç adım daha atınca araçla burun buruna geldik. Araca saniyelik bir bakış atıp çabucak yanından sıyrılıp geçtim. Araç da demin üç buçuk atarak yürüdüğüm alana girdi, meğersem park edecekmiş. Türkiye'de kadınsan paranoyak olman, yaşam(!) hakkı bulacak kadar şanslı olduğunu gösterir.
Alkol koklatılırken "yeşilçamda kolonyayla bayıltmıyorlar mıydı, kolonya ne k..., aa bilincim yerinde işte" diye düşünüyorum. Biri derin nefes almamı salık veriyor. Marşmelov kıvamından kurtulup kendime geliyorum yavaşça. Uzandığım yerde baygın halde bayılmak böyle bi şeymiş demek dediğimi hatırlıyorum. İç sesim diyorum umarım ölürken rahat bırakırsın beni. Sonrasında nasıl elimden geldiğince derin nefes aldığımı hatırlayıp gülüyorum. Hani triplere giriyordun, hani "bir tek ö lüm paklar"dı seni diyorum. İştahını kaybediyordun, hatta "iştah" kelimesinin her şeyi, bütün varoluşunu ve var olmaya karşı direnişini yiyip bitirecek yine de doymayacak bir canavar olduğunu biliyordun. Nasıl da nefes almaya çalışıyordun nasıl da tutuşmuştun. Kaçamazsın, kendine en çaresiz anında böyle yakalanırsın. Gülüyorum, kendimi susturmak için. derin derin nefes almaya devam ediyorum. Bi süre sonra uzandığım yerden kalkıyorum. Kalkıp gidiyorum. Üstgeçitte amaçsızca yü...

Kahrolasıca İnsan ne de nankör

İnsanın çevresiyle düşünüş şekli değişiyor ve hatta - kim bilebilir-  bütün düşünsel evrenimiz duyumlardan doğmuştur. Fizik kanunları var ama bu evrenimizin kaynağı değil yöneticisi, mantık kanunları var ama bu düşünsel evrenimizin kaynağı değil yalnızca yöneticisi (hatta yöneticilik cömert bir yetki tanımı bile olabilir, bilişsel çelişki fenomenlerini bkz:  cognitive dissonance, logical fallacies ) .  Bu, biz zavallı insanların hem eşyanın hem biyolojimizin hem de birbirimizin manipülasyonlarına ne kadar açık olduğunu göstermesi bakımından yeterince üzücüyken şunu düşünmeden edemiyorum:  İnsan sosyal bi hayvan olmasaydı doğada tek başına kalsaydı düşünceleri ne kadar gelişirdi, herhangi bi memeliden, primattan öteye gidebilirdir miydi?  sanmıyorum, beynin evriminde sosyallik kilometre taşlarından biri.  Konuşur muydu? Kelimeleri olur muydu? Kelimeleri olmadan neyi düşünürdü? Cevabın çok gurur verici olduğunu sanmıyorum. Gelin görün ki toplumsallığı o...